Çıplak Kadından Çıplak Tene

26 Kasım 2015

Üryan, Çıplak, Nü: Türk Resminde Bir Modernleşme Öyküsü sergisi kapsamında, Cumhuriyet Gazetesi yazarı, Marmara ve Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Nazlı Pektaş’ın, serginin küratörü Ahu Antmen ile yaptığı ve kısa hali Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan röportajın tamamını paylaşıyoruz.

Üryan, Çıplak, Nü

25 Kasım 2015 - 07 Şubat 2016 tarihleri arasında Pera Müzesi’nde yer alan Üryan, Çıplak, Nü sergisi, ziyaretçiyi Türkiye’de yüzyıl başında sergilenen ilk çıplaklarla karşılaştırıyor. Galatasaray Sergileri ile İstanbul‘da sergilenmeye başlayan ilk çıplaklar kuşkusuz Türk resminin modernleşme öyküsü içinde çıplak bedenin tıpkı manzara, portre ya da natürmort gibi bir tür olma sürecinde hiç de sıra dışı olmayan örneklerdi. Sergi, bir yandan Türkiye’nin modernleşme süreci içinde Galatasaray Sergileri ile başlayan çıplak resmin sanattaki rolünü işaretlerken öte yandan bu türdeki örnekleri kronolojik bir seçkiyle 1860’lardan 1970’lere kadar uzanan desen ve resimleri bir araya getirerek derli toplu bir okuma sunuyordu.

Çıplaklığa karşı gösterilen direnişin kültürel kodları ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişimizin zeminini örten muhafazakârlık –modernlik karşıtlığı içinde var olmaya çalışan nü resmin ya da heykelin günümüzde başına gelenler düşünüldüğünde küratörlüğünü Ahu Antmen’in yaptığı bu sergi yüzyılın başından itibaren çıplaklığın sanatsal temsilinin hem izini sürüyor hem de sanat eğitimindeki rolü ve öneminin altını kalın çizgilerle çiziyor. Mahrem ile özdeşleşerek kadın bedenini örten, çıplak kadından, çıplak tene geçişin öyküsünü anlatan bu sergiyi Ahu Antmen ile konuştuk:

Üryan, Çıplak, Nü

Nazlı Pektaş: Halil Paşa’nın 1894 tarihli Uzanan Kadın’ı şeffalığın içinde çıplak kadının tabu olan temsilini ipek bir kumaşla örterek gösterir. Sergi bu pozu yeniden yorumlayan Özlem Şimşek’in bir videosu ile başlıyor. Eşitlikten uzak cinsiyetçi anlayışa rağmen batıya yakınlaşma/yaklaşma döneminde kurulan modern kadın imgesine bakmamızı istiyorsunuz öncelikle. Bu videodan başlamak isterim.

Ahu Antmen: Halil Paşa’nın söz konusu resmi giyinik olmasına rağmen pozu itibarıyla Batı resminde sık sık karşımıza çıkan uzanan bir çıplağı andırıyor. Pozunun ötesinde, bir kadını evinin divanında uzanmış rahat bir halde göstermesi açısından da mahremiyet kavramını çağrıştırıyor. Özlem Şimşek videosunda nü resmin, çıplak olsun olmasın seyirlik olarak algılanan beden temsiliyle ilişkisini kuruyor. Erken Türk resminde başlı başına bir modernleşme göstergesi olarak temsil edilen bir kadını ete kemiğe büründürerek, bu seyirlik olmak halinin hem seyreden hem seyredilen açısından anlamlarını düşündürüyor. Nü, başlı başına seyir, dikiz gibi olguları çağrıştırdığı için bu tür bir güncel yorumun, sergiye bir sanat türü olarak nü’nün cinsiyetçi temelini düşündürecek bir perspektif kazandıracağını düşündüm.

Üryan, Çıplak, Nü

Namık İsmail, Çıplak, Tarihsiz

NP: Üryan, Çıplak, Nü üçü de aynı manaya geliyor. Neden bu başlığı seçtiniz?

AA: Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma kitabında geleneğin nasıl aşındığını anlatırken, bir dile yabancı bir sözcük girdiği zaman anlamı bilinmese de geleneğin en güçlü çerçevesinin değişmeye başladığını söylüyor. Nü sözcüğü ilk kez 1920’lerde, Galatasaray Sergileri’nde İbrahim Çallı, Namık İsmail, Melek Celal Sofu gibi ressamların ilk nü resimleri sergilendiğinde kullanılıyor. Ama bir kararsızlık var: Bazen üryan, bazen çıplak, bazen nü diyorlar. Serginin başlığını sevgili hocam Semra Germaner koydu. Bu sergiyi onunla birlikte gerçekleştirmeyi hayal ediyorduk, ama ne yazık ki sağlığı elvermedi. Onun vizyonuna uygun bir sergi gerçekleştirebilmiş olmayı umuyorum, bu sergi ona bir ithaf.

Üryan, Çıplak, Nü

Melek Celal Sofu, Nü, Tari̇hsi̇z

NP: Semra Hoca’yı rahmetle anıyoruz. Türkiye’de yeri doldurulamayacak sanat tarihçilerinden biriydi.

NP: Sergiyi hazırlarken nasıl bir yöntem izlediniz?

AA: Türk resminde bir tür olarak nü’nün ortaya çıkışını, Türk resminin modernleşmesi sürecindeki gelişimini ve bir üslup çeşitliliği şeklinde modernizme temel oluşturmasını görsel bir öyküye dönüştürebilmek için gerekli resimleri belirledim. Sonra Pera Müzesi ekibiyle birlikte bu resimlerin peşine düştük.

NP: Bu süreçte istediğiniz resimlere ulaşmak kolay oldu mu?

AA: Pek çoğu el değiştirmiş olan resimlerin nerede, kimde olduğunu saptamak biraz zordu. İstanbul ve Ankara devlet müzelerinden devam eden envanter çalışmaları nedeniyle eser alamamak önce biraz hayalkırıklığı yarattı, bir de bazı kurumların ve koleksiyoncuların sergiye çok az kala bile fikir değiştirmeleri bazen olumlu, bazen olumsuz anlamda kurgunun sık sık değişmesine neden oldu, ama çok sayıda koleksiyondan derlenen bu tür bir sergi için bunlar olağan zorluklar sayılabilir.

Üryan, Çıplak, Nü

NP: İzzet Ziya figürle çalışan ressamlar içinde dikkat çekici genellikle çocuk çıplak ve ergen çıplak çalışıyor.

AA: Evet İzzet Ziya Bey kendine has bir figür. Aslında yüzyıl başında kendisinin de bir süre bulunduğu Fransa sanat ortamında benzer eğilimler var, ama Türkiye için çok sıradışı örnekler. Kesin olarak saptananamakla birlikte, İzzet Ziya Bey’in Galatasaray Sergileri’nde 1916’dan itibaren sergilediği resimler arasında bu tür resimler de vardı muhtemelen, ama klasik anlamda nü değiller. 1922’de İbrahim Çallı ve Namık İsmail’in kadın çıplakları sergilenen ilk nü resimler sayılıyor.

NP: Sonra modernizmin çıplakları karşımıza çıkıyor. İkisi arasında en belirgin fark ne?

AA: 1920’lerde Çallı, Namık İsmail, Melek Celal Sofu, Feyhaman Duran gibi Meşrutiyet dönemi ressamlarının ilk modernleşme atılımları ardından “modernizmin çıplakları”, Zeki Kocamemi, Cemal Tollu, Zeki Faik İzer, Hale Asaf gibi ilk Cumhuriyet kuşağı ressamlarının Paris’in özel atölyelerinde, özellikle de Andre Lhote atölyesinde biçimsel deformasyona dayalı yeni eğilimlerini görüyoruz. İki kuşak arasındaki belirgin fark, bedene ve özellikle kadın bedenine yönelik tensel bir algıdan, tümüyle biçime odaklı bir yaklaşıma geçiş söz konusu.

Üryan, Çıplak, Nü

Cemal Tollu, Nü, 1928

NP: Türkiye’de figürün ‘Batılı anlamda sanat’ın başlamasıyla resme girdiğiniz biliyoruz. Sonrasında da çıplak var. Bu süreçte çıplak bedenle, sanatta çıplak beden (nü) arasındaki ayrımı idrak edebildik mi? Türk resminde/sanatında çıplak sadece bir tür olmayı başarabildi mi? Zira Gürdal Duyar’ın “Güzel İstanbul” heykelinin başına gelenleri ve heykelin Yıldız parkında yüzü bir duvara dönük ve hâlâ devam eden yalnızlığını sık sık hatırlarız.

AA: Peyami Safa, Cumhuriyet’in 28 Nisan 1939 tarihli sayısında, o yıl İzmit’te açılan Müstakiller sergisinden bazı nü resimlerin kaldırılmasını “Batı kültürünü benimseyen Türk devriminin özprensiplerine karşı bir hareket” olarak algılıyor ve “sanat değil, memleket meselesi” olduğunu savunuyor. 1970’lerdeki Gürdal Duyar örneği ise bir taassup tepkisiyle kaldırılıp belediye çöplüğüne atılıyor. Sonra Yıldız Parkı’na götürülmüş ama arasınız zor bulursunuz. Nü konusu ister daha geleneksel bakış açısındaki namus meselesi, ister modernist bakış açısındaki özgürlükler meselesi açısından olsun, demek ki salt sanatsal bir bağlamda değerlendirilemeyecek kadar hassas bir konu olmaya devam ediyor.

Yazar Hakkında:

Sanat Tarihçisi ve Sanat Yazarı Nazlı Pektaş; lisans eğitimini Mimar Sinan Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde(1998), Yüksek Lisansını Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik-Cam bölümünde (2008), Sanatta yeterliliğini ise Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümünde(2013) tamamlamıştır. Halen Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Yeditepe Üniversitesi Plastik Sanatlar bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Sanat Dünyamız (YKY), Art Unlimited gibi sanat dergilerinde, Artful Living adlı portalda, Cumhuriyet Gazetesi’nde ve çeşitli sergi kataloglarında yazıları yayımlanmış ve yayımlanmaya devam etmektedir. Nazlı Pektaş, Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği (Aica Türkiye) üyesidir.

Üryan, Çıplak, Nü: Türk Resminde Bir Modernleşme Öyküsü 25 Kasım 2015 - 07 Şubat 2016 tarihleri arasında Pera Müzesi’nde gerçekleşti.

Osmanlı’da Kahve İkramı

Osmanlı’da Kahve İkramı

Osmanlı saray ve konak haremlerinde kahve ikramı törenle yapılırdı. Önce gümüş tatlı takımı ile tatlı (reçel) sunulur, ardından kahve ikramı başlardı. Kahve güğümü, tombak, gümüş veya pirinçten yapılmış, ortasında kor ateş bulunan ve kenarlarına takılı üç zincirden tutularak taşınan sitile oturtulurdu. Sitil örtüsü ise, yuvarlak, atlas veya kadifeden, sırma, sim, pul, hatta inci ve elmas işlemeli olurdu.

Aşk ve Müzikte Ölümüne Sadakat

Aşk ve Müzikte Ölümüne Sadakat

Bu Bir Aşk Şarkısı Değil sergisi proje yöneticileri Fatma Çolakoğlu ve Ulya Soley, Nick Hornby’nin edebiyat ve müziğin yollarını kesiştiren etkileyici hikâyesi Ölümüne Sadakat’i anlatıyor! 

Cumhuriyet Bayramı Kutlu Olsun!

Cumhuriyet Bayramı Kutlu Olsun!

Sanatçı Benoît Hamet, bu yıl 10. yaşını kutlayan Pera Müzesi’nin koleksiyonlarından öne çıkan eserleri yeniden yorumluyor. Hamet, hem gerçek hem kurgusal “tarihi” olaylara mizahi bir bakış sunuyor.

 

OSZAR »