Kapriçyolar

24 Nisan 2012

GoyaGoya

GoyaGoya

Goya’nın aside yedirme baskıdan taşbaskıya, yaratıcı gravürün bütün teknik imkânlarını adım adım, kararlı bir biçimde keşfettiğini gözlemek mümkündür. İlk dizisi, 1778 yılında Velázquez’in eserlerinin kopyalarından oluşan bir koleksiyondu ve gravürcü olarak ilk fiyaskosunu da bu dizi oluşturdu; bununla birlikte bu dizi, Kapriçyolar’la (Los Caprichos) başlayan daha sonraki döneminin ilk tohumlarını da içinde barındırır. 

1729 tarihli Akademi Sözlüğü’nde kapris şöyle tanımlanıyordu: “düşünceden (niyetten) yola çıkarak oluşturulmuş, genellikle olağan ve yaygın kurallara uymayan yargı. Caput ve Hecho sözcüklerinin bileşimi olduğu sanılmaktadır, kendi kafasından yapılmış (kendisi tarafından yaratılmış) anlamı taşır; ancak olasılıkla İtalyanca Capricio sözcüğünden alınmıştır. Resimde kavramla eşanlamlıdır.” Goya sözlüğün tanımına göre kapris adamıydı, yani “kendine özgü, yeni ve isabetli fikirler oluşturabilecek zekâya sahip” biriydi. Günümüzün Akademi Sözlüğü’nde ise kapris “bir heves yüzünden, keyfi olarak ya da aşırılık ve özgünlük merakıyla verilen dayanaksız karar” diye tanımlanıyor; ikinci anlamı d, “yaratıcılık ya da hayal gücünün kuralları yıktığı sanat eseri.” 

Koleksiyon Goya tarafından tasarlanıp leke baskı tekniğiyle uygulanmış ve 1799’da satışa çıkarılmış, tuhaf konularda seksen baskıdan oluşur. Fuendetodos’lu üstadın amacı açık ve belirgindi; bu amacı en iyi açıklayan da (olasılıkla yazar Leandro Fernández de Moratín’in yardımıyla) kendisiydi: 


“Yazar, insanoğlunun hata ve kusurlarını eleştirmenin (belagate ve şiire mahsus gibi görünse bile) resmin de hedefi olabileceğini düşündüğünden, uygun konular olarak, her tür sivil toplumda yaygın olan çok sayıda aşırılığın ve yanılgının arasından, ayrıca alışkanlık, cehalet ya da çıkardan kaynaklanan sıradan kaygı ve kurnazlıkların arasından, gülünçlüğe en fazla malzeme sağlayacak ve aynı zamanda sanatçının hayal gücünü de en fazla harekete geçirebilecek olanları seçmiştir. Sanatçı bu işinde başkalarını örnek almamış, doğayı kopyalaması da mümkün olmamıştır.” 

Goya gravürler için yaptığı ilk taslakları Alba Dükü ve Düşesi’nin evinde tamamladığı, Sanlúcar de Barrameda (Huelva) ve Madrid Albümü adlarıyla anılan iki albümde topladı. Baskılardaki keskin alaylı eleştiri Engizisyon’u kızdırınca Goya seksen orijinal bakır levhayı ve satılmamış olan koleksiyonları Kral IV. Carlos’a satmayı teklif etti. Kral bu teklifi kabul etti (1803) ve karşılığında ressamın oğlu Javier’i saray memuriyetine atadı.

Goya, eleştirisinde, cehalet ve tutkuları hedef aldığını belirtir. Kapriçyolar, İspanya dışında büyük şöhret kazandı. “Goyaesk” üslubun ve gerçekliğe yeni bir yaklaşımın ilk simgesi oldu; gerçeği yakından ve etkileyici biçimde sunan bu baskılarda kullanılan yenilikçi ve cüretkâr dil 19. yüzyıl ressamları tarafından da benimsendi. Kapriçyolar’la birlikte soğuk ve yapmacık neoklasik gravür sona erdi.

Zaragoza San Luis Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi Üyesi Ricardo Centellas Salamero’nun sergi kataloğunda yer alan yazısından alıntıdır.

Martín Zapater’in Portresi (1797)

Martín Zapater’in Portresi (1797)

Martín Zapater y Clavería 12 Kasım 1747’de Zaragoza’da doğdu. Mütevazı bir tüccar ailesine mensuptu; hali vakti yerinde akrabası Juana Faguás ve kızı Joaquina de Alduy tarafından evlat edinildi. 1752-1757 yılları arasında Zaragoza Escuelas Pías okulunda Goya’yla birlikte okudu; bu dönemde başlayan dostlukları Zapater’in 1803’teki ölümüne kadar devam etti.

Boğa Güreşçisi Portresi (1797)

Boğa Güreşçisi Portresi (1797)

Resimdeki kişi, delici bir bakışla seyirciye bakarken, dörtte üç konumda resmedilmiştir. Resmin arka planı gri; boğa güreşçisinin giysisi, saçları ve başlığı ise siyahtır. Yakanın ve dantel süsün beyazı göz alıcıdır ve tenin solgun pembesi içinde, dudaklar, yanaklar ve burundaki bazı daha yoğun, küçük fırça vuruşları dikkati çeker.

Charlotte Wells’ten Bir Not

Charlotte Wells’ten Bir Not

Hafıza güvenilmesi güç bir şeydir: ayrıntılar belirsizleşir ve öngörülemez bir hâl alır. Hatırlamak için gayret ettikçe daha az şey görürsünüz. Kendisini durmadan çürüten bir hafızanın anısı... Son zamanlarda kendimi, duyguların daha dirençli olduğu noktasında ikna etmeye çalışırken buluyorum; ne var ki bu, epey zor bir iş.

OSZAR »