Dünyanın En Yalnız Katı Meyve Sıkacağı

04 Haziran 2015

Grayson Perry “Şeylerin Hakkımızda Söyledikleri”, 2002. Sırlı seramik. Leeds Müzesi ve Galerileri Koleksiyonu.

Grayson Perry: Küçük Farklılıklar kapsamında sergilenen eserlerden biri Şeylerin Hakkımızda Söyledikleri adlı seramik bir parça. Grayson Perry bu çömlekte cansız nesnelerin, özellikle de alışveriş merkezlerinden satın aldığımız nesnelerin, kanepelerin, meyve suyu sıkacaklarının ve pahalı temizlik araçlarının dile gelip, hakkımızda tam olarak ne düşündüklerini bize söylediklerini hayal ediyor. Tüketimci kültürü eleştiren bu eserden yola çıkarak Harun Çırak’tan bu şeylerin neler söylediklerini, nasıl söylendiklerini hayal etmesini istedik. Dört bölümlük “Söylenen Şeyler” yazı serisinin ilk bölümde hevesle satın alındıktan sonra bir köşeye fırlatılan meyve sıkacağına kulak kabartıyoruz…
Söylenen Şeyler: Dünyanın En Yalnız Katı Meyve Sıkacağı
Radyoyu dinlemeliydim.
Eve geldiğim gün uyarmıştı beni. “Senin gibileri çok gördüm; kendini farklı sanma,” demişti. “Bu maymun iştahlılar önce el üstünde tutarlar, baş tacı ederler seni. Sonra kendini ya süs niyetine bir köşeye bırakılmış ya da kırk yılda bir kullanılmak üzere bir yerlere tıkılmış bulursun. Aynen benimle birlikte ev hayatının yayın ve yapımında emeği geçen diğerlerine yaptıkları gibi…”

O vakitler bende bu söylenenleri anlayacak kafa yoktu tabii. Buzdolabının tepesinde, üzerinde kızgın yağ izleri ve beklemekten bir parmak toz bağlamış mutfak radyosunun kıskançlığına vurdum işittiklerimi. Uzun süre fiş prize girmezse; delirirsin, saçmalarsın, saldırganlaşırsın elbette! Oysa benim poşetim yeni açılmıştı; içim içime sığmıyordu. Mutfağın sihirli lambası gibiydim. Beni evlerine alan nazik çift, çiziksiz yüzümü, parlak gövdemi okşamaya; içimi türlü meyvelerle doldurmaya doyamıyorlardı.

Bir hafta süren devr-i saadet boyunca bir kez bile sıkıntı yaratmadım. Elmaysa elma, armutsa armut, ha babam içime attıklarının suyunu çıkardım. Motorum gürlüyor; paslanmaz çelikten bıçaklarım şıkır şıkır dönüyordu. Onlar üzerime titreyip beni böyle büyük bir iştahla kullandıkça daha iyi çalışıyordum. İnanmazsın belki, gürültüm su ısıtıcısını bile bastırıyordu; mutfağın en afili aletiydim.
Sonra bir gün, ortada hiçbir sebep yokken, yeniden paketlediler beni. Daha ne olduğunu anlamadan, kendimi burada buluverdim. Karanlıkta, tek başıma… İlk başta suçu kendimde aradım: “Acaba haznemde biriken posaları da mı kendim çıkarmalıydım?” dedim. “Çok mu gürültü çıkardım acaba?” diye sordum. Mantıklı bir çıkış bulamayınca, onların kalkıştıkları bu saçma işe öfkelendim. Ne diye ümit veriyorsun, tıkacaksan beni gerisin geri? Her insan böyle nankör, böyle akıl dışı değil ki! Misal beni tasarlayıp üretenler. Hepsi okumuş çocuklar, en ince ayrıntıma kadar her şeyi planlamışlar.

Yine de dolabın her açılışında onları affetmeye hazır buluyordum kendimi. “Tamam,” diyordum, “bu sefer hatalarını anladılar ve beni şimdi bu hapishaneden çıkaracaklar. Ben de yine organik şeylerin suyunu sıkacağım.” Fakat nerede! Her seferinde yanıma tanımadığım birilerini sokup çıkardılar. Elleri bir daha bana uzanmadı.
Hâlâ üst dolabın en dibinde, gelişigüzel konulduğum kutumun içinde bekliyorum. Kaç gün geçti aradan ya da bir daha ne zaman gün yüzü görürüm bilmiyorum. Sağdan soldan duyduğunu satan radyo ya da evin dehası bilgisayar kadar eğitimli değilim; nihayetinde sıradan bir katı meyve sıkacağının tekiyim. Ancak bir edepsizliğim olmadığı halde, bana yapılan bu muameleyi sindiremiyorum. Aklıma geldikçe yaylarım titriyor. Suyu tam kaynatmadan ‘tık’ diye atan o folloş su ısıtıcısını tuttukları halde, beni burada unutan insanların nankörlüğüne kızıyorum. Bir gün eninde sonunda hata yaptıklarını anlayacaklar.
İşte o zaman… O zaman onlara ne yapacağımı biliyorum.

Yazar hakkında

Harun Çırak, ODTÜ Maden Mühendisliği’nden atıldıktan sonra, aynı üniversitenin Eşek Bağlasan Okur Bölümü’nden mezun oldu. Boğaziçi Sosyoloji Bölümü Yüksek Lisansı’nı boşlamaya hak kazanıp İstanbul’a geldi. İş görüşmesi yapan dekanın anlık gafletinden faydalanan Çırak, 1999-2003 yılları arasında Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Bu süreçte tezini bırakıp, Bilgi Üniversitesi Sinema-TV Yüksek Lisans Programı’na kaydoldu. Orada da kaybolup akademik camiayı terk ettikten sonra, çeşitli dergi ve gazeteler için makaleler yazdı. Popüler inceleme kitabı olan Kadınlar Ne İster (2006) ve öykülerden oluşan Karanlık Karnaval’ı (2006) yayınlattı. İngilizceden çevirdiği Futbol Dünyayı Nasıl Açıklar?’a (2012) kadar sesi soluğu pek çıkmasa da, Kafayollariharitasi.com ve Cazlama.net bloglarında “hiç” mahlasıyla yazmayı sürdürdü. Çırak hayatını, reklam yazarlığı yaparak kaybetmeye devam ediyor.

Bir Eşya Toplantısının Gayrı Resmi Tutanağı

Bir Eşya Toplantısının Gayrı Resmi Tutanağı

Grayson Perry bu çömlekte cansız nesnelerin, özellikle de alışveriş merkezlerinden satın aldığımız nesnelerin, kanepelerin, meyve suyu sıkacaklarının ve pahalı temizlik araçlarının dile gelip, hakkımızda tam olarak ne düşündüklerini bize söylediklerini hayal ediyor. 

Mütevazı Bir Evrenin Ontolojisi

Mütevazı Bir Evrenin Ontolojisi

Dört bölümlük ‘Söylenen Şeyler’ yazı serisinin sonuna geldik – bu hafta çömleğin kendisi dile geliyor, ve söyleyecek çok şeyi var!

Portmantoda Olağan Dedikodular

Portmantoda Olağan Dedikodular

 Dört bölümlük “Söylenen Şeyler” yazı serisinin ikinci bölümde evin portmantosunda yolları kesişen eşyaların dedikodusuna kulak misafiri oluyoruz…

OSZAR »